Dijital teknolojilerin gelişmesiyle birlikte, YouTube ve Spotify gibi yayın platformları, müzik ve görsel-işitsel içerik tüketmenin temel aracı haline geliyor. Bu gerçeklik, telif hakkı devirlerinin sınırları hakkındaki yasal tartışmaları yeniden alevlendiriyor.
Her ne kadar münferit bir vaka olmasa da, şarkıcı Leonardo ile Sony Music arasında yakın zamanda yaşanan hukuki anlaşmazlık, bir eserin yazarı tarafından verilen hakların kapsamı ve bu uzantının zaman içinde, özellikle de yayın akışı gibi eserin yeni kullanım biçimleri karşısında devam etmesi konusunda önemli endişeleri gündeme getirdi.
Söz konusu davada Leonardo, davacı sıfatıyla, Sony Music ile 1998 yılında imzaladığı, müzik kataloğunun streaming platformlarda yayımlanmasına ilişkin sözleşmenin geçerliliğine hukuki olarak itiraz etmiş, sözleşmede Sony Music tarafından eserin kullanım kapsamını belirleyen maddenin streaming platformlar aracılığıyla dağıtımı açıkça öngörmediğini ileri sürmüştür.
Tartışma, telif hakkını düzenleyen hukuki işlemlere (sözleşmeler dahil) getirilen kısıtlayıcı yorum etrafında dönmektedir. Zira açık ve kesin bir şekilde kararlaştırılmayan hiçbir şeyin varsayılması mümkün değildir ve bu durum, mevcut kullanım biçimlerinin geçmişte yapılan sözleşmelerde öngörülmediği ve dolayısıyla eser sahibi tarafından yetkilendirilmediği sonucuna varılmasına yol açabilir. Ancak, devrin geçerlilik kriterlerine (örneğin, sözleşmenin yazılı olması, yetkili kullanım biçimlerini belirlemesi vb.) uyma yükümlülüğü yadsınamaz olsa da, analizin sözleşmenin imzalandığı teknolojik bağlamı (örneğin, Leonardo'nun sözleşmeyi imzaladığı 1998 yılında Spotify'ın piyasaya sürülmesine 10 yıl vardı) dikkate alması önemlidir.
Hem bu davada hem de benzer davalarda temel gerilim noktası, internetin içerik dağıtımının baskın aracı haline gelmesinden önce imzalanan sözleşmelerin geçerliliğidir. Müzik endüstrisi, yayın akışının geleneksel performans veya dağıtım biçimlerinin yalnızca bir uzantısı olduğunu ve bu durumun mevcut sözleşme hükümlerine uygun olarak kullanımını meşrulaştırdığını savunmaktadır. Buna karşılık, yazarlar, bunun tamamen yeni bir mecra olduğunu ve belirli yetkilendirmeler ve bazı durumlarda sözleşme ücretinin yeniden müzakere edilmesini gerektirdiğini savunmaktadır.
Müzik eserlerinin dijital platformlarda kullanımı için özel izin alınması gerekliliği konusundaki tartışma, Yüksek Adalet Divanı'nın (STJ) 1.559.264/RJ sayılı Özel Temyiz kararında daha önce ele alınmıştır. Mahkeme, bu kararda, internet yayınının Telif Hakları Kanunu'nun 29. maddesi kapsamında bir kullanım olarak sınıflandırılabileceğini kabul etmiştir. Ancak, bu tür bir kullanımın, kısıtlayıcı yorum ilkesine uygun olarak, hak sahibinin önceden ve açık rızasını gerektirdiğini vurgulamıştır.
Belirli taraflar arasında tek seferlik bir anlaşmazlıktan öte, bu tür tartışmalar temel bir meseleyi ortaya koyuyor: Telif hakkı devrini içeren sözleşmelerin, ister kayıt endüstrisi, ister büyük ölçüde dijitalleştirilmiş eğitim sektörü, ister haber kuruluşları, kısacası telif hakkıyla korunan içeriği kullanan ve sömüren herkes olsun, sektörden bağımsız olarak gözden geçirilmesinin acil bir gerekliliği. Yeni teknolojilerin ve dağıtım formatlarının hızla ortaya çıkması -özellikle dijital ortamda- göz önüne alındığında, bu sözleşmesel araçların yetkili kullanım biçimlerini açık ve kapsamlı bir şekilde belirtmesi hayati önem taşıyor. Bunun nedeni, ticari açıdan faydalı olan ve içeriğin sömürülmesine geniş bir izin verdiği için ihmalin hukuki belirsizliğe, maddi ve manevi haklar için tazminat taleplerine ve maliyetli ve uzun süren hukuki anlaşmazlıklara yol açabilmesidir.